Haziran 30, 2009

oltaya takılmak

Bazen diyorum, denemeden vazgeçmek kolay geliyor. Çabalamak için uğraş, kolaya kaçma. Sokağa çıkmak gerekiyor ekmek almak için, bakkala gitmek gerekiyor bira içebilmek için, insanlarla konuşmak gerekiyor arkadaş edinebilmek için, sevgili bulmak gerekiyor sevişebilmek için. Bazen çok geliyor bunlar. Çok zor geliyor. Yatağa gitmek bile uyuyabilmek için. Neden koltukta sızıyorum ki yoksa? Televizyonu açmak gerekiyor "The Simpsons" seyredebilmek için; ama koltuktan kalkamıyorum. "Stand By" teknolojisini bu yüzden bulmuş olsalar gerek. Kumanda bozuktu geçenlerde iki gün televizyon seyretmedim. Zor geliyor çünkü.
Bazen oltaya takılmış balık gibi hissediyorum. Kıvrandıkça iğnenin daha derine saplanması gibi neden uğraşıyorum diye soruyorum kendime. Sonunda aynı hesap değil mi? Olta takıldıktan sora çekeceği yer belli; çırpınsan da çırpınmasan da. O zaman neden yorayım kendimi? Sonra oltanın iğnesi canımı yaktı mı, denemeden vazgeçme diyorum.

Kola istedi canım, mutfağa gitmek gerekiyor dolaba ulaşmak bardak almak makineden ve daha da fazlası... Öyleyse denemeden vazgeçememek gerekiyor. Bir kola içmek bu kadar zor olmamalı...

Bütün Hüzünleri Okşadım Birer Birer

Şiirler yazarım sarı ampullü sokak lambalarına karşı, bir kaç saat evvel yağmış yağmur suyu birikintilerinden yansıyan kırılmış kalplerin gölgeleriyle beslenir kalemim... Kalemim dedim de, sokaklarda dolaştığım zamanlarda elimde olan bir diğer varlığım fotoğraf makinem de ayakta durmamı sağlıyor çoğu kez, sıkılmadan bunalmadan aynık kareye bakıyroum tüm umutları kaybetmişken kaldırım taşlarının arasındaki boşluklarda...
Gitmelerden, hüzünlerden vaz geçtiğim tüm aşklardan sıyrılıp da günün doğduğu kayaların üstünde dimdik ayakta olabilmek için hırçın dalgalardan da korunarak...En önemlisi nefes almak için yaşadığını hatırlatan...Gitmek gerekir bazen.
Şiirlerime sözcükler biter de fotoğraflarıma ışık bulamazsam bilin ki, giderim bir gece vakti...Acıtmadan...