Mart 22, 2015

Ortanca

Tam karşımda ayak parmaklarını oynatarak otuyuordu, bacaklarını ceviz ağacından yapılma sehpanın üzerine uzatırken. İkili kanapenin sağ minderinin üstünde, kültablası tam kucağında sardığım sigarayı içine çekiyordu. Ne ironik değil mi?

Çok uzaklardan gelmeyen, muhtemel üzerinde oturmuş olduğumuz toprakta yetişen kara üzümden meydana gelen o şişe şarabın; kadehin hüzünlü eğrileri içinde nasılda dolaşıyor diye şaşırıyordum.Nasılda tek başına ayakta duruyor o mahsun neşesi ile, onca derdi içinde barındırırken.

Güneş öğle vakti tam tepede, evin içinde sivrisineğin biri duvar boyunca sendelerken ağır aksak kendi etrafında dönen pervanenin yarattığı ufak bir esinti; cılız parmaklarının oynaşması ile büyük bir senfoniyi tamamlıyor gibiydi. Gözümün içine giren öğle güneşi; başrol oyuncusunun tam üstüne vuran spot ışığı gibiydi. Rolümü oynamadan büyük bir oyun içinde çaresiz ve amatör gibiydim.

Son çektiği nefes ile filtresine gelen sigarının kültablasında ezilişini seyrettim. Bacaklarının arasında kalmış en az 20 senelik cam kültablası epeyce dolmuştu. Gayet normalmiş gibi ceviz sehpanın üstüne bıraktı kültablasını; son 13 sigarada yaptığı gibi. Bacaklarını topladı ve derin bir nefes daha aldı tepedeki pervaneden sanki bir hava geliyormuş gibi. Sivrisinek hala duvardaydı.

Sessizlik bir şişe şarap gibiydi. Boş kalan kısmı kadar büyük; dolu olan kısmı kadar değerli. Arkamı dönüp gitmek için ayağa kalktım. Bir kaç kelime etmeliyim diye düşünürken kendimi arka tarafta buldum. Ortancalar iri yapraklarıyla güneşe karşı koymaya çalışıyorlardı. Biraz boyunlarını bükmüşlerdi; ancak akşamüstü yeniden dirilceklerdi. Bunu bilerek boynu bükük ortancaları seyretmek hafif bir gülümsemeye sebebiyet veriyordu. 

Yakamadığım sigarayı dudaklarımda tutuyordum; son bir kaç saattir olduğu gibi. Nefes almaya fırsat yok gibi. Salona doğru bir kaç adım atacakken; karşı balkondan ince bir miyavlama sesi geliyordu. Sapsarı tüyleri içinde sarımtırak iri gözlerle bir kedi. Gözlerinin içine bakarak selamladım. Çok da umursamadı sanırım. Sigarayı yaktım. Çömelip bahçe kapısının mermerine oturdum. Öğle sıcağı ne de kavuruyordu insanı. Kaçmak ister gibi derin bir nefes alıp bıraktım sigarayı. Sonra çıplak ayakları geldi aklıma; nasıl da kusursuzlardı. Gezindiği topraklar üzerinde yetişen üzümlerden yaratılan o şarap gibi. Tek farkı o ayaklar çiğnememişti. Sigaram bittiğinde; ortancaların üstüne akşamüstü gölgesi vuruyordu. Biraz olsun gülümsedim.

Mart '15 / 1
22.03 / 01:35