Ağustos 07, 2016

Bozuk Satıh

Bozuk asfalt üzerinde sebepsiz yere giden adımlarım, plak üzerinde yolunu bulan iğne gibi; eninde sonunda evin yolunu buluyor. Kaç köpek kovalamış, kaç davulcu geçmiş, kaç ay doğmuş ve batmış hiç bir önemi yok. En zor kısmı ise o deliğe, ufacık deliğe gözümde büyüyen belki de o an insana kullandığı en büyük anahtarmış gibi gelen rastgele tornalanmış alüminyum alaşımı metal plakayı sokmaktı. 30 yılı geçkin bir süre oldu, hala becermiş değilim.

Sabahın ilk ışıkları ile eve girmenin iki güzel yanı var. Birincisi az önce bahsettiğim anahtar mevzuununu, günün ilk ışıkları ile aşmanın daha kolay olması. Tabi dolunay var ise, bir istisnadır. Senelerce o dolunay, sahnedeki bir oyuncu gibi vurmuştur üzerime. İkincisi ise uyumamak için artık başka bir bahane kalmamıştır. Hava aydınlanmış ve insanın kendine söylediği tüm bahaneler tükenmiştir. Artık uyumamak için daha fazla sebep kalmamıştır.

Tüm bunları düşünmek için bir kaç dakikam olmuştu. Koca bir şişenin sonuna gelindiğinde, belki ufak bir tereddüt içerse dahi şüphelerin ortaya kalktığı tuvalet molasından bana kalan bir kaç dakika. Düşündüklerimi yaşayacağım bir gece mi olacak derken, ıslak tütünü parmaklarının arasında sardığını görünce niyetini anlamıştım. Hiç bir kelime etmeden, o bozuk asfaltın üzerinde bu kez sebep bulmuş adımlarla kim bilir nerede açık bulacağım bir bakkalı aramaya kalkıştım.

Yine düşünmeye fırsat verecek bir yolculuk. Tüm şartlar olgunlaşmış, denizde dalga, havada rüzgar ve bulutların arasından sırıtan dolunay. Bir kaç kadeh fazla içmenin önemi olmadığı bir gece; şüphesiz ki edilen her söz gibi kandaki o her damlanın boşa gitmediğini biliyorduk. 

Ağustos '16 / 1
07.08 / 00:29

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder