Ocak 18, 2010

Sodamı Limonlu Seviyorum; Limonlu Sodayı değil...


Son zamanlarda izlediğim en küfürlü, pis dizinin 2-3 bölümünü arka arkaya seyrettikten sonra, içeriye ses gitmesin diye kapattığım kapının da etkisiyle minik odamın sauna etkisi yaratmış atmosferinden dışarıya attım kendimi. Çıplak ayaklarımla geç gelen kışın getirdiği soğukla buz kesmiş taş zeminin üstünden geçince az önceki atmosferin etkisiyle bir şok yaşadım. Soğuk belimden yukarıya henüz ulaşmıştı ki; açtığım buzdolabının kapağıyla üst yarım da serinlemiş oldu. Sanırım aldığım oksijeni de şimdi hissedebildim. Fakat içim hala yanıyordu. Aşk ile acı ile ya da özlem ile değil. Tamamen sıcak ile yanıyordu içim. Buzdolabının kapağını açana dek.

Buzdolabının alt yarısının en üst rafında Abbas rakı şişesinin her iki yanınasıralanmış soda şişelerinden üstünde sade yazanına doğru uzandım. Normalde sodamı limonlu içmeyi sevmeme rağmen limonlu sodadan nefret eden tek kişiyim heralde. Huzursuzluğumun etkisiyle sertçe mermer zemine koyduğum şişenin gürültülü sesinyle beraber kaptığım yarım limonun suyu ve iki parça buzu şeffaf mavimsi irice barğımın içine boşalttım. En sonunda sodamı da bardağa boşalttığımda buz kesmiş ayaklarımın üstünde salondaki kanepenin üzerine bilgisayarımın antibakteriyel klavyesine basmak üzere uzandım.

Dünya üzerindeki herhangi bir klavyenin harflerine basarak oluşturulmuş bir yazı hiç bir zaman yarısı kırılarak dişlenmiş ucu yok denecek kadar az eski bir kurşun kalemle yazılmış yazı kadar kolay gelmemiştir. Elimdeki bir kalemle yazdığım hikayem, kar sularının beslediği bir ırmak kadar coşkulu akıyor. O yüzden çoğu zaman önce doğum günümde annemlerin aldığı dolma kalemle saman kağıda yazıyorum ve sonra buraya aktarıyorum. Ya da karikatür çizerleri gibi önce eskizini karalıyorum yırtık bir sayfaya sonra yazıyorum dijital ortama. Zor geliyor.

Yazması değil ama paylaşması kolay oluyor. O zaman saman kağıda yazıp, burada paylaşsam olmuyor mu? Çok pipirikli bir herifim. Karar veremiyorum her istediğimde. 6-7 sene öncesinin bir kaç yazısının mürekkeplerinin silindiğini görünce buraya geliyorum. Sonra dijitla kıyamet dedikleri tüm dijital verilerin bir anda uçup gittiği bir yangın akla gelince de... 

Şeffaf mavimsi bardağımın dibinde sıktığım limonun bir kaç lifi kaldığımda içimi sodayla serinletmiş; bedenimi iki büklüm etmiş ve en önemlisi aklımdan geçen bazı fikirleri yazıya dökmüştüm. İsteğim ve dilediğim belki saman kağıttı ama kısmetim dijital ortam oldu. İkisini de seviyorum. Fırsatım olunca iki türlü de yazıyorum. Belki bir gün param olursa dijital tablet alırım; o zaman hem kalemle yazmış hem de dijital ortama yazmış olurum. Nasıl yeni sevgili eskisinin yerini tutmuyorsa; tablet kalemi de mürekkebin yerini tutmaz elbet. Ama bir sevgili gidiyorsa da yatağa yalnız girmek gerekmiyor. Mürekkebim biterse başka kalemle de yazarım elbet. Birileri okusun yeter. 

Ocak '10 / 2
18.01 / 23.55

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder