Ocak 13, 2010

Perdelerimi Açıyorum

Şu sıralar daha fazla karanlıklar içindeyim. Aslında bu tamamiyle kendi seçimim. Bir sokağın ortasında yürüdüğünüzü hayal edin. Hatta bu sokak İstiklal Caddesi olsun. Bilirsiniz; kışın pek olmaz ama baharla beraber güneş tepeye yaklaştı mı caddenin bir kenarı boydan boya parıldar. Diğer tarafı ise gölgedir. İşte bir takım insanlar gölgeden yürür bir kısmı ise güneşte aydınlıktan.


Belki de kendi seçimlerimle beraber daha fazla gölgede yürür oldum. Her neyse çoğu zaman pek şikayet etmedim zaten. Geceleri, karanlığı ve sabaha kadar süren o muhabetleri seviyorum. Peki derdim ne şimdi? Aydınlığa olan özlem mi; yoksa sadece karanlıkta olmamdan dolayı artık daha karanlığı istemem mi?

Sıkça olur. Aydınlıktan karanlığa girildi mi önce bir koyu siyah hapseder; sonra bir duman gibi açılır öteye doğru. Giderek genişler. Karanlık artık sadece başkaları içindir. Karanlığın içinde olan içinse bir yaşam alanı. Ya tekrar aydınlığa çıkmak gerekirse. Ben buna cesaret edemedim uzun zamandır. Karanlıkta tanıştım insanlarla; karanlıkta seviştim dumanlı yüzlerin sahip olduğu bedenlerle. Bir gün ki o gün bugün olabilir, aydınlığa çıktığımda gözlerim acıyacak eminim. Yanacak belki. Ben sokağın gölge tarafından diğer tarafına geçerken yalpalayacağım yalpalarken de başka insanlara çarpacağım. 

Bir uyuşturucu gibi karanlığın sessizliğine, sadeliğine ve derinliğine öyle alıştım ki; şimdi aydınlığa, gürültüye ve karmaşaya alışabileceğimi hiç sanmıyorum. Fakat bazı gerçekler ortada. Karanlıkta kaldıkça uyuşuk bir ruh haliyle, siyah-beyaz bir siluetle kandırıyorum kendimi. Sözlerimle kandırıyorum. 

Bu karanlık etrafımda kendi kayıtsızlığımla aydınlandıkça; gerçek aydınlığı bulmak daha da zorlaşıyor. Ben şimdi çıkmazsam hiç bir zaman çıkamayabilirim. Öyleyse yüreğimin acıyacağına; gözlerimi yanmasını tercih ediyorum. Perdelerimi açıyorum kadifeden bordo olanları.

Ocak '10 / 1
13.01 / 22:46

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder